GÜLCEMAAT DİYARINA HOŞGELDİNİZ
 

º°¨¨°º©©º°¨¨°º©GÜLLERİNEFENDİSİ2.TR.GG©º°¨¨°º©©º°¨¨°º©

Mürid-6

Bu günlerde idi. Bir gece rüyâmda büyük bir zât; "Haydi, kalk, filân mürşid-i kâmil ve âlim, filân yerde, talebeleri ile oturmuş seni bekliyorlar." dedi. Oraya gittik, şu sûrette bir üstâd gördüm. Evin sofasında oturmuş murâ­kabe ediyordu. Talebeleri sofanın altında başlarını önlerine eğmiş, sessizce otu­ruyorlardı. Beni oraya götüren zât, üstâdın huzûruna çıkardı. Başlarını kaldırdı­lar, elini uzatıp elimi tuttular ve; "Bismillâhirrahmânir- rahîm, Nasr sûresini so­nuna kadar oku!" buyurdular. Okudum ve ağla- dım. Uyanınca bu sûreyi ve ne için inzâl olduğunu dü­şünmeğe başladım ve şöyle buldum: "Feth ve imdâd-ı ilâhi yetişince, bir­çok insanların fevc fevc, yâni kitle kitle bu büyükler yoluna ve ana cad­deye girdiğini görür- sün. O hâlde tesbih et ve istiğfâr yolunda ilerle ki, Allahü teâlâ tevvâbdır (Yâni ziyâdesiyle tövbe kabûl edicidir)." Allahü teâlânın kelâmının sonu tevvâb olunca, buradan tövbeye bir işâret bul­dum.

Bu rüyâdan sonra diyar diyar gezip, Hindistan´ın büyük şehirlerinden, hacı­ların uğradığı Burhânpûr´a vardım. Gariblerin sığınağı, üzüntülü kal- blerin ta­bîbi, Şeyh Burhâneddîn-i Garîb´in isminin bereketiyle feyz- lenmiş bir ülkedir. İlim, amel, takvâ sâhibi ve Kur´ân-ı kerîme muttalî bü- yük bir âlimin rüyâsına göre, burası birçok beldelerden hayırlıdır. (Allahü teâlâ bu şehri ve diğer bütün müslüman memleketlerini belâlar­dan, âfet- lerden korusun.)

Burhânpûr´da silsile-i şerîfeden, İslâmiyeti yaymak için uğraşan ve tâliblerin kalblerini çekmekte mâhir, seyyidlerin büyüklerinden ve hakîki mürşid-i kâmillerden, sâhib-i zevk ve vicdan, insan görmüş insan, Mu- hammed Nûmân´ın huzûr ve sohbetlerine kavuşmak için çok acele ediyordum. Huzûrla­rına büyük bir heyecanla vardığım zaman, hayretler içinde kaldım. Zîrâ, beni rüyâda büyük bir zâtın huzûruna (İmâm-ı Rab­bânî hazretlerinin huzûruna) bu zât kavuşturmuştu. Zikri ve bu büyükler yolundaki murâkabeyi kendilerinden aldım. Huzûr ve hizmetlerinde, İmâ- m-ı Rabbânî´nin muhabbet tohumunu gönül bahçeme ektim. Nihâyet bin otuz bir senesinde o menkıbeleri çok yüksek olan İmâm-ı Rabbânî´nin yüksek dergâhına kavuştum. Hemen hemen iki sene hazerde ve sefer- de, yanlarından, eteklerinden ayrılmadım. Bu zamanda, onların sohbet- lerinden çok istifâde ettim. O cihânı nûrla dolduranın feyzlerinden, bu kalbi kırığın gönül penceresine o kadar nûr vurdu ve feyz aktı ki, dile gelmez.

Bu fakîr bir gün, Kur´ân-ı kerîm okurken; "Ey Habîbim, teheccüd na­mazını, fazla bir farz olarak kıl. Allah seni Makâm-ı Mahmûd´a kavuştu­rur." (İsrâ sû­resi: 79) meâlindeki âyet-i kerîmesine gelince, aklıma; "Tehec- cüd namazını kılmakla şefâat makâmı olan Makâm-ı Mahmûd´un be- reketlerinden nasîb alını­yor mu?" diye geldi. Hazret-i İmâm´a bunu so­racağım dedim. Bu niyetle huzûr­larına geldim. Abdest alıyorlardı. Beni görünce, hemen; "Teheccüd namazını çok kıymetli tut." buyurdular. "Ço- ğu zaman kılıyorum." dedim. Buyurdular ki: "Şefâat makâmı olan Makâ- m-ı Mahmûd´dan nasîb ve pay almak istiyenler, teheccüd namazını hiç kaçırmasınlar." Sonra aynı âyet-i kerîmeyi okudular. Bu fakîr, mübâ­rek ellerini öperek; "Bu muammayı sormak için huzûrunuza gelmiş­tim. El- hamdülillah, ben arzetmeden kerâmet buyurarak siz beyân ettiniz." de­dim.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, muhlislerinden herbirinin ismine birer mektup yazınca, bu fakîrin de, bu devlet ve saâdete kavuşmak sebe­biyle, kalbime; "Allahü teâlânın inâyeti ile, güzel kokulu mektûplarından bir tâne de bu fakîre yazsalar ve bu mektup Mektûbât´ın birinci cildinin son mektubu olsa, ne güzel olurdu. Çünkü ben bu dergâhın sonuncusu ve en aşağısıyım." diye geldi. Haz­ret-i İmâm, bâtın nûru ile bunu anladı­lar ve bana bir mektûb yazdılar. O mektu­bun sonunda da; "Muhammed Hâşim´e gönderilen bu mektupla, şerîat sâhibi peygamberlerin adedine ve Eshâb-ı Bedr´e uygun olduğundan, birinci cildi bu­rada bitirelim." bu­yurdular. Mübârek hocam kerâmeti ile bu isteğimi ihsân etti­ler.

Beyt:

Vücûdumun her kılı gelse de dile,

Şükrünün binde birini edemez bile.



Onların civârında ve duvarlarının gölgesinde geçen aylar ve günler esnâ­sında, zamânın gavsi ve esrâr sâhibi olan eşsiz oğulları, bu kitapta ismi ve hâl­leri geçecek büyük mürşid-i kâmil halîfelerinin her biri (Allah onların tesirlerini dâimî eylesin) bu âcize; "İmâm-ı Rabbânî´nin husûsî ve umûmî meclislerinde, inci saçılan mübârek dilinden, vakte, zamâna, hâle ve istidâda göre çıkan ve mâ­rifetler hazînesi olan Mektûbât´ta bulunma­yan, yeni ve tâze faydaları, yüksek mârifetleri, onların hâllerinin ve tavır­larının nasıl olduğunu, nûrlarını, bereketle­rini, kerâmetlerini, yazman sana lâzım oldu. Ayrıca İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî´nin hocası kutb-ı zamân, çok yüksek makâmlar sâhibi, kalblerin nûrlandırıcısı, ârif­lerin ışığı, din ve milletin kendisinden râzı olduğu, efendimiz Hâce Mu- hammed Bâkî Üveysî Nakşibendî (kaddesallahü sirreh) hazretlerinin yüksek hâllerini bir kitap hâlinde toplayasın. Böylece o iki serveri seven­lere, onların hâllerini tanıtır ve yâdigâr bırakırsın" buyurdular. Sermâye­min az olma­sına rağmen, emirlerine uymaktan başka çârem kalmadı. Bu sözlerden az bir kısmını yazdığımda, takdir-i ilâhî ile kalbinden nûr ve huzûr saçılan eşsiz ho­camdan icâzet alarak, onun emri ile Burhanpûr´a gittim. Uzakta kaldığım za­manlar, ayrılık elemleri ve hasretimi teskin için, bu yüksek halleri ve sözleri yazmak arzûsu dayanılamıyacak hâle geldi. Henüz bir mikdâr yazınca, hazret-i hocamızın tüyler ürpertici vefât ha­beri, kalbi yaralı talebelerini mâteme gark etti. Vefâtından sonra, teselliyi, hâllerini ve sözlerini anlatmak ve yazmakta buldum.
 

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır

 Menkibeler  25 kez okundu 11/09/2012 Salı 8 yorum yapılmış

Allah’ın sevgisini tatmadan sakın bu fâni dünyadan göçmeyesin.

O’nun sevgisinin tadı, yiyecek ve içeceklerde bulunmaz.


Çünkü bunlardan istifade etmede kâfirlerle hayvanlar sana ortaktır. Sen Allah’ın zikrinin tadını almakta ve cem makamına muvaffak olmakta meleklere ortak ol.

Ruhlar, nefislerin serpintilerine tahammül edemez. Dünya leşine battığında bu halinle ‘ın huzuruna çıkmaya layık olamazsın. Çünkü günahla kirlenmiş olanlar Allah’ın huzuruna alınmazlar.O halde kalbini temiz tut ki, gaybın kapıları sana açılsın.
Günah işlemeyi bırakıp, zikir ve tevbe ile Allah’a dön.

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır. İnsanların birbirine karşı iyi ve dostça davranışları olmasaydı, bunları sana anlatmazdım.
Rabiatü’l-Adeviyye:’Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın.

‘demiştir. Fakat ey kişi! Bu seni Allah’a ulaştıran kapıdır.

Kalbinin Allah’ın birliğinden habersiz ve bu konuda dikkatsiz olmasından sakın.

Zikredenlerin birinci basamağı, Allah’ın birliğini ve tekliğini anmaktır.

Zâkirlere kapının açılması ancak ‘ın birliğini anmalarından dolayıdır.

O’nun rahmetinden kovulanlar da ancak yaptıkları işin önemini kavramaksızın, körü körüne, bilinçsizce Allah’ı zikrettikleri için kovulmuşlardır.

Zira Allah’ı zikirde sana ancak nefsin muhalefet eder. Yaratıklara olan sevgin ne çok, Allah’a olan sevgin ise ne az!
Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevme kapısı sana açılmış olsaydı, elbette seni şaşırtan çok şeylere tanık olurdun. 


Gecenin ortasında uykuyu bölüp, kıldığın iki rekât namaz, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Hastaları ziyaret etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Cenaze namazını kılman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.


Müslüman kardeşine yardım etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Eziyet veren şeyleri yoldan uzaklaştırman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.

Yere bırakılmış kılıcın onu savuracak bir kola ihtiyacı vardır. Senin için Allah’ı zikirden daha faydalı ibadet yoktur.

Çünkü zikir ayakta duran, rükû ve secde yapamayan yaşlılar ve hastalar için de kolay bir ibadettir.

Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağını, âlimler ve hikmet sahipleri sana öğretirler
.
Sen hiç satın alınır alınmaz hizmet etmeye elverişli köle gördün mü?! Bilakis o önce bir eğitimciye verilir de o onu eğitir, ona edep ve terbiye kazandırır.


Eğitim ve terbiyeyi başarıyla tamamladığında hükümdara hizmet etmeye başlar. Velilerin yaptığı da budur.
Öğrenciler, onların himmetiyle huzura varacakları güne kadar onlarla beraber olurlar.

Yüzme hocası, birine yüzmeyi öğreteceği zaman o kişi yalnız başına yüzebilecek seviyeye gelinceye kadar onunla yanyana yüzer.
Artık o yüzmeye başladığında ise onu korkusuzca denize salabilir.

‘Peygamberler, veliler veya salihler vasıtasıyla Allah’a yaklaşılamaz.’
diyen düşünceden uzak dur.

Kuşkusuz Allah kendine ulaşmak isteyenler için onları vesile kılmıştır.

Velilerden sadır olan, su üzerinde yürümek, havada uçmak, gizli şeyleri haber vermek ve suyun kaynayıp çıkması gibi harikulade haller, peygamberin doğruluğuna şahittir.

Çünkü velilere verilen kerametler, peygamberlerinden dolayıdır.



İbn Ataullah İskenderî 

Yazar: Güllerin Efendisi
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi Hepimizin Üzerine Olsun.


Bu yazıya toplam 1 yorum yazılmış, sende yorum yazmayı unutma!

Ergin demişki;12/09/2012
Yüce Rabbimin Rahmeti ile Bütün İnsanları Bağışlasın

İsim (Zorunlu)
E-Posta adresin (Zorunlu)
Websiteniz (Varsa)

gullerinefendisi2.tr.gg
Tüm hakları saklıdır.Copyright © 2012 - 2013
Çizen: http://gullerinefendisi2.tr.gg/ , HTML&CSS Döken: http://gullerinefendisi2.tr.gg/
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol