GÜLCEMAAT DİYARINA HOŞGELDİNİZ
 

º°¨¨°º©©º°¨¨°º©GÜLLERİNEFENDİSİ2.TR.GG©º°¨¨°º©©º°¨¨°º©

Mürid-18

Bu hâdiseden sonra, eski îtirâz hâllerinin hepsini kalbinden söküp atan Nûr Muhammed, tam bir zevk, şevk, acz ve itâatle İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin huzûrunda bulundu. Nûr Muhammed, çok nasîbli ve pek bahtiyâr idi. Çünkü yaratılışında bulunan temizlik ve yükseklik sebebiyle, hazret-i İmâm?ın huzû­runda husûsî hizmette bulunanlar arasına girdi. Abdest suyunu ve misvâkı ha­zırlamak gibi hizmetlerle şereflendi. Ken- dine lâyık hâllere ve yüce makam­lara kavuştu. Sekiz-dokuz sene gibi uzun müddet, İmâm-ı Rabbânî hazretleri­nin, huzur, sohbet ve hizmetle- rinde yetişip, mânevî makamları aşarak, daha yüksek merte­belere, çok üstün hâllere, insanları mânevî olarak terbiye edip ye­tiştirme derece- lerine kavuştu. Öyle oldu ki, İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu yük­sek tale- besi için; ?Şeyh Nûr, ricâl-i gaybdendir?, başka bir defâ da; ?Şeyh Nûr Muhammed sözümüzü tuttu? buyurmuşlardır. Ona icâzet ve hilâfet ver- di. Hin­distan?ın büyük şehirlerinden olan Pütne?ye gönderdi.

Mevlânâ Nûreddîn Taşkendî hazretleri, hocası Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri için kendini fedâ edenlerden­dir. Bir sal­gında Hâce Ubeydullah tâûn hastalığına yakalandı. Mevlânâ Nûreddîn, hocası­nın huzûruna varıp, tam bir yalvarma ve yakarışla; "Efendim ne olur bana izin verin. Sizin hastalığınız bana geçsin. Sizin hastalığınızı ben taşıyayım. Çünkü benim varlığım olsa da olur, olmasa da olur. Sizin vücûdunuz lâzım. Hak teâlânın sizin yüzünüzden nice nice faydalar yaratması umulur." deyince, Hâce Ubeydullah; "Sen çok genç­sin. Henüz âlemi görmemişsin ve kendin için nice ümitlerin ve gönlünde nice arzuların vardır." buyurdu. Mevlânâ Nûreddîn ağla­yarak; "Efendim! Benim bundan başka bir arzum yoktur. Kendimi size fedâ et­tim." dedi. Hâce Ubeydullah onun bu isteğini kabûl edip, izin verdi. Mevlânâ Nûred- dîn hocasının hastalık yükünü üzerine aldı. Hâce Ubeydullah iyi olup ayağa kalktı ve talebeleri ile meşgûl olmaya devâm etti. Mevlânâ Nûred- dîn hastalıktan yatağa düştü ve birkaç gün sonra vefât etti.

Konya´nın büyük velîlerinden Sadreddîn-i Konevî (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) hazretlerinin annesine birkaç hanım gelip; "Sen zengin, îti­bârlı bir kişi­nin hanımı iken şimdi bir pîr-i Mağribî´ye vardın. Hâlin nasıl, hayâtından memnun musun?" dediler. O da; "Hâlimden memnunum. Geçimim de iyidir. Lâkin gözümün nûru oğlum büyük sıkıntılar içindedir. Gecesi de gündüzü de yoktur. Efendim Muhyiddîn-i Arabî kendisi kuş eti yer, ballı şerbetler içer, lâ­kin ciğerpâreme bir arpa ekmeği dahi vermez. Yimemek ve içmemekten bir deri bir kemik kaldı. Üstelik onu da göre­mez olduk. Onu kimseye göstermez. Uykusu gitsin diye zenbile koyup bir yere asar." dedi. O akşam Muhyiddîn-i Arabî hazretleri hanımından yine kızarmış bir tavuk istedi. Yemekten sonra Muhyiddîn-i Arabî haz­retleri hanımına; "Tavuğun kemiklerini bir yere topla." buyurdu. Kadın­cağız kemikleri bir araya topladı. O zaman Muhyiddîn hazret­leri; "Bis­millah! Kalk git ey tavuk!" buyurdu. Allahü teâlânın izniyle hayvan et ve kemiğe büründü ve kanatlanarak uçtu. Bunun üzerine Muhyiddîn haz­retleri; "Hanım! Oğlun böyle olduğunda ancak tavuk etini yiyecek." bu­yurdu. O za­man kadıncağız Muhyiddîn hazretlerinin ellerine kapanıp özür diledi ve cân-u gönülden istiğfâr etti. Sonra oğlu Sadreddîn-i Kone- vî mânevî dereceleri geçip büyük velîler arasına girdi.

Anadolu´da yetişen ve Anadolu´yu aydınlatan evliyânın meşhurların­dan Mustafa Sâfî Âmidî Bolevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) İstanbul´da müderrislik yapmak üzere kalmaya karar vermişken, bir gece rüyâsında devrin meşhur ev­liyâsı Çerkeşli Hacı Mustafa Efendiyi gördü. Ona; "Evlâdım Mustafa Sâfî Efendi! Zâhir ilmini tamamlayıp icâzet aldın. Ta­savvuf ilmini öğrenip, ilm-i ledünne kavuşmak için Çerkeş´e gel de bu ilmi tahsîl eyle. Çünkü senin İstan­bul´da kalmana izin yoktur." buyurdu. Bunun üzerine Mustafa Sâfî Efendinin kalbinde ilâhî bir muhabbet, aşk peydâ oldu. İstanbul´da durmaya tahammülü kalmadı. Çerkeş´e gitmek için yola çıktı. Oraya varınca, Hacı Mustafa Efendi­nin huzûruna gitti. Elini öpüp, talebesi olmayı arzu ettiğini bildirince önce bu isteğine iltifat edilmedi. Ümitsiz olarak huzurlarından ayrıldı. Ancak üç gün dergâhta misâfir kaldı. Sonra o zâtın kabûl buyurması için Derviş Hasan vâsıta­sıyla arz edip yalvardıysa da, Çerkeşli Mustafa Efendi; "O, bir âlim kim­sedir. Benim zâhir ilminde onun kadar kuvvetim yok. Bu sebeple talebe­liğe kabul edemem." dedi. Bu haber kendisine ulaşınca, kalbinde aşk-ı ilâhî hâsıl oldu. Bu sırada kalbinde meydana gelen coşkunluğa taham­mül edemeyip, hemen huzû­runa gitti. Mübârek ellerini öptükten sonra ilm-i zâhiri kalmadığını, aşk-ı ilâhî­nin gönlünü yaktığını ve onun işâre­tiyle talebe olmaya geldiğini arz ve beyân ederek yalvardı. Tekrar kabûl etmesini istirhâm eyledi. Bunun üzerine onu ta­lebeliğe kabûl etti.

 

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır

 Menkibeler  25 kez okundu 11/09/2012 Salı 8 yorum yapılmış

Allah’ın sevgisini tatmadan sakın bu fâni dünyadan göçmeyesin.

O’nun sevgisinin tadı, yiyecek ve içeceklerde bulunmaz.


Çünkü bunlardan istifade etmede kâfirlerle hayvanlar sana ortaktır. Sen Allah’ın zikrinin tadını almakta ve cem makamına muvaffak olmakta meleklere ortak ol.

Ruhlar, nefislerin serpintilerine tahammül edemez. Dünya leşine battığında bu halinle ‘ın huzuruna çıkmaya layık olamazsın. Çünkü günahla kirlenmiş olanlar Allah’ın huzuruna alınmazlar.O halde kalbini temiz tut ki, gaybın kapıları sana açılsın.
Günah işlemeyi bırakıp, zikir ve tevbe ile Allah’a dön.

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır. İnsanların birbirine karşı iyi ve dostça davranışları olmasaydı, bunları sana anlatmazdım.
Rabiatü’l-Adeviyye:’Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın.

‘demiştir. Fakat ey kişi! Bu seni Allah’a ulaştıran kapıdır.

Kalbinin Allah’ın birliğinden habersiz ve bu konuda dikkatsiz olmasından sakın.

Zikredenlerin birinci basamağı, Allah’ın birliğini ve tekliğini anmaktır.

Zâkirlere kapının açılması ancak ‘ın birliğini anmalarından dolayıdır.

O’nun rahmetinden kovulanlar da ancak yaptıkları işin önemini kavramaksızın, körü körüne, bilinçsizce Allah’ı zikrettikleri için kovulmuşlardır.

Zira Allah’ı zikirde sana ancak nefsin muhalefet eder. Yaratıklara olan sevgin ne çok, Allah’a olan sevgin ise ne az!
Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevme kapısı sana açılmış olsaydı, elbette seni şaşırtan çok şeylere tanık olurdun. 


Gecenin ortasında uykuyu bölüp, kıldığın iki rekât namaz, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Hastaları ziyaret etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Cenaze namazını kılman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.


Müslüman kardeşine yardım etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Eziyet veren şeyleri yoldan uzaklaştırman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.

Yere bırakılmış kılıcın onu savuracak bir kola ihtiyacı vardır. Senin için Allah’ı zikirden daha faydalı ibadet yoktur.

Çünkü zikir ayakta duran, rükû ve secde yapamayan yaşlılar ve hastalar için de kolay bir ibadettir.

Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağını, âlimler ve hikmet sahipleri sana öğretirler
.
Sen hiç satın alınır alınmaz hizmet etmeye elverişli köle gördün mü?! Bilakis o önce bir eğitimciye verilir de o onu eğitir, ona edep ve terbiye kazandırır.


Eğitim ve terbiyeyi başarıyla tamamladığında hükümdara hizmet etmeye başlar. Velilerin yaptığı da budur.
Öğrenciler, onların himmetiyle huzura varacakları güne kadar onlarla beraber olurlar.

Yüzme hocası, birine yüzmeyi öğreteceği zaman o kişi yalnız başına yüzebilecek seviyeye gelinceye kadar onunla yanyana yüzer.
Artık o yüzmeye başladığında ise onu korkusuzca denize salabilir.

‘Peygamberler, veliler veya salihler vasıtasıyla Allah’a yaklaşılamaz.’
diyen düşünceden uzak dur.

Kuşkusuz Allah kendine ulaşmak isteyenler için onları vesile kılmıştır.

Velilerden sadır olan, su üzerinde yürümek, havada uçmak, gizli şeyleri haber vermek ve suyun kaynayıp çıkması gibi harikulade haller, peygamberin doğruluğuna şahittir.

Çünkü velilere verilen kerametler, peygamberlerinden dolayıdır.



İbn Ataullah İskenderî 

Yazar: Güllerin Efendisi
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi Hepimizin Üzerine Olsun.


Bu yazıya toplam 1 yorum yazılmış, sende yorum yazmayı unutma!

Ergin demişki;12/09/2012
Yüce Rabbimin Rahmeti ile Bütün İnsanları Bağışlasın

İsim (Zorunlu)
E-Posta adresin (Zorunlu)
Websiteniz (Varsa)

gullerinefendisi2.tr.gg
Tüm hakları saklıdır.Copyright © 2012 - 2013
Çizen: http://gullerinefendisi2.tr.gg/ , HTML&CSS Döken: http://gullerinefendisi2.tr.gg/
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol