º°¨¨°º©©º°¨¨°º©GÜLLERİNEFENDİSİ2.TR.GG©º°¨¨°º©©º°¨¨°º©
Mürid-20
Pîşvây-ı sâhib-i ehl-i edeb,Muktedâ-i tâlib-i Rûm-u -Areb,
Rehber-i ehl-i tarîk-ı Halvetî,
Ebülvefâ kim şeyh Sünbül?dür lakab.
Mülk-i fânîden bekâ iklimine,
Gitti tevhîd ede o şirin leb,
Eyledi şehr-i Muharrem?de sefer,
Leylet-ül-isneynde ol zünneseb.
Ağladı ol gün yolup saçın başın,
Döktü gözler yaşın her İbn-ü-eb.
N?ola münkir dökmese gözyaşını,
Senki hardan çıkar mı şu aceb.
Yerde gökte kamu ins-ü-melek,
Cem olup kıldı namazın bîtab,
Hâtif-ü-gaybî dedi târihini,
Nûr ola Sünbül Sinân?ın kabri hep.
Tanınmış velîlerden Şühûdî efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) tasavvufta yetişmesini şöyle anlatır: "İlim tahsil ettiğim sıralarda bütün gayretimle dînin emirlerine uymaya çalışırdım. Tasavvuf ehli zâtların sohbet ve vâzlarına giderdim. Bir gün yine vâz dinlemeye gitmiştim. Vâiz efendi, kıyâmet günü insanların karşılaşacağı dehşetli ve müşkil hallerden bahsetti. Dinleyen cemâat o kadar etkilenmişti ki, feryâd ederek ağlaşmaya başladılar. Bu vâzı dinlediğim günün gecesi bir rüyâ gördüm. Kıyâmet günü olmuş, insanlar Sırat´ı geçmek için uğraşıyordu. Herkes bir kâmil zâtı kendine rehber edinmişti. Herkesin hâli rehberine soruluyordu. O olumlu cevap verirse, Sırat´ı geçiriyorlar, müsbet cevap vermezse geçirmiyorlardı. Ben de şaşkın bir halde Sırat´ı geçmek için yaklaştım. Bana rehberin kimdir? dediler. Rehberim yoktur, dedim. O sırada nûr yüzlü bir zât âniden karşıma çıkıverdi. Bana; "Gel sen bizim torunlarımızdan ol." dedi. Benim hakkımda iyi şeyler söyledi ve beni Sırat´tan geçirdiler, sonra uyandım. Bu rüyânın üzerine rüyâda gördüğüm zâtı devamlı aradım. Kasabamıza nice zâtlar gelip gitti. Hiçbiri ona benzemiyordu. Nihâyet bir gün Şeyh Yâkûb Efendi İstanbul´a giderken bizim beldeye uğradı. Huzûruna gittim, elini öptüm. Elini öpünce bana; "Gördüğün rüyânın zuhûr etme zamânı yakındır." dedi. Dikkatlice yüzüne baktım. Rüyâmda gördüğüm zât olduğunu anladım. Hemen teslim olup, talebeleri arasına girdim. Onunla birlikte İstanbul´a gittim. Sohbetlerinde bulunup, ondan terbiye gördüm."
Büyük velîlerden Tâcüddîn İbrâhim Halvetî (rahmetullahi teâlâ aleyh) gençliğinde babasının işi gereği ticâretle uğraştı. Bu sebeple birçok yerleri dolaştı. Sâlih bir zât olan babası Cemâleddîn İbrâhim Efendi, Nakşibendî yolunda idi. Oğlunun da velî bir zâtın terbiyesine girmesini çok isterdi.
İbrâhim Halvetî bir gece rüyâsında ceddi hazret-i Ali´yi gördü. Hazret-i Ali efendimiz kendisine tebessüm edip, başına bir taç koydular ve; "Ey oğlum! Sen Halvetî büyüğü bir zât ile terbiye olunursun." buyurdular. İbrâhim Halvetî kalkınca, kendisine rüyâda bir işâret verildiğini anlayıp, bu yolun büyüklerinden birisine gitmek istedi. Şehri dolaşmaya başladı. Gezerken ticâretle uğraşan bir arkadaşı ile karşılaştı. O; "İbrâhim! Erzincan´a gidip malımızı orada pazarlamak isteriz. Arzu edersen sen de gel." dedi. Seyyid İbrâhim kabûl edip, yola çıktılar. Erzincan´a varınca, orada bir müddet kaldılar. Bir Cumâ günü câmiye gittiler. Câmide bir zât gönülleri alan sözler söyledi. Namazdan sonra İbrâhim Halvetî vâz eden zâtın elini öpmek için ilerledi. Yanına geldiğinde, o zât; "İbrâhim! Senin yetişmen Halvetî yolu iledir. Biz de o hizmetteyiz." buyurdu. Bunu işiten Seyyid İbrâhim derhal o zâtın ellerini öptü. O zâtın Pîr Muhammed Erzincânî hazretleri olduğunu anlayıp, talebesi olmakla şereflendi. Bütün mal ve mülkünü de dergâhın fakirlerine muhtaç talebelerine dağıttı. Hocasının verdiği vazîfe gereği nefsiyle mücâdeleye başladı. Kısa zamanda olgunlaşıp, icâzet, diploma aldı. Hocası onu insanlara ilim ve edeb öğretmesi için Kayseri´ye gönderdi. Giderken de; "İbrâhim oğlum! Bizim sana yapabildiğimiz, ecdadının haber verdiği şeyi teslim etmekti." buyurdu.
Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır
Allah’ın sevgisini tatmadan sakın bu fâni dünyadan göçmeyesin.
O’nun sevgisinin tadı, yiyecek ve içeceklerde bulunmaz.
Çünkü bunlardan istifade etmede kâfirlerle hayvanlar sana ortaktır. Sen Allah’ın zikrinin tadını almakta ve cem makamına muvaffak olmakta meleklere ortak ol.
Ruhlar, nefislerin serpintilerine tahammül edemez. Dünya leşine battığında bu halinle ‘ın huzuruna çıkmaya layık olamazsın. Çünkü günahla kirlenmiş olanlar Allah’ın huzuruna alınmazlar.O halde kalbini temiz tut ki, gaybın kapıları sana açılsın.
Günah işlemeyi bırakıp, zikir ve tevbe ile Allah’a dön.
Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır. İnsanların birbirine karşı iyi ve dostça davranışları olmasaydı, bunları sana anlatmazdım.
Rabiatü’l-Adeviyye:’Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın.
‘demiştir. Fakat ey kişi! Bu seni Allah’a ulaştıran kapıdır.
Kalbinin Allah’ın birliğinden habersiz ve bu konuda dikkatsiz olmasından sakın.
Zikredenlerin birinci basamağı, Allah’ın birliğini ve tekliğini anmaktır.
Zâkirlere kapının açılması ancak ‘ın birliğini anmalarından dolayıdır.
O’nun rahmetinden kovulanlar da ancak yaptıkları işin önemini kavramaksızın, körü körüne, bilinçsizce Allah’ı zikrettikleri için kovulmuşlardır.
Zira Allah’ı zikirde sana ancak nefsin muhalefet eder. Yaratıklara olan sevgin ne çok, Allah’a olan sevgin ise ne az!
Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevme kapısı sana açılmış olsaydı, elbette seni şaşırtan çok şeylere tanık olurdun.
Gecenin ortasında uykuyu bölüp, kıldığın iki rekât namaz, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Hastaları ziyaret etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Cenaze namazını kılman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Müslüman kardeşine yardım etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Eziyet veren şeyleri yoldan uzaklaştırman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Yere bırakılmış kılıcın onu savuracak bir kola ihtiyacı vardır. Senin için Allah’ı zikirden daha faydalı ibadet yoktur.
Çünkü zikir ayakta duran, rükû ve secde yapamayan yaşlılar ve hastalar için de kolay bir ibadettir.
Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağını, âlimler ve hikmet sahipleri sana öğretirler
.
Sen hiç satın alınır alınmaz hizmet etmeye elverişli köle gördün mü?! Bilakis o önce bir eğitimciye verilir de o onu eğitir, ona edep ve terbiye kazandırır.
Eğitim ve terbiyeyi başarıyla tamamladığında hükümdara hizmet etmeye başlar. Velilerin yaptığı da budur.
Öğrenciler, onların himmetiyle huzura varacakları güne kadar onlarla beraber olurlar.
Yüzme hocası, birine yüzmeyi öğreteceği zaman o kişi yalnız başına yüzebilecek seviyeye gelinceye kadar onunla yanyana yüzer.
Artık o yüzmeye başladığında ise onu korkusuzca denize salabilir.
‘Peygamberler, veliler veya salihler vasıtasıyla Allah’a yaklaşılamaz.’
diyen düşünceden uzak dur.
Kuşkusuz Allah kendine ulaşmak isteyenler için onları vesile kılmıştır.
Velilerden sadır olan, su üzerinde yürümek, havada uçmak, gizli şeyleri haber vermek ve suyun kaynayıp çıkması gibi harikulade haller, peygamberin doğruluğuna şahittir.
Çünkü velilere verilen kerametler, peygamberlerinden dolayıdır.
İbn Ataullah İskenderî
Yazar: Güllerin Efendisi
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi Hepimizin Üzerine Olsun.
Bu yazıya toplam 1 yorum yazılmış, sende yorum yazmayı unutma!
Ergin demişki;12/09/2012
Yüce Rabbimin Rahmeti ile Bütün İnsanları Bağışlasın