º°¨¨°º©©º°¨¨°º©GÜLLERİNEFENDİSİ2.TR.GG©º°¨¨°º©©º°¨¨°º©
Mürid-19
İstanbul evliyâsından Seyyid Nizâm Efendi (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin talebelerinden birisi şöyle anlattı: ?Hocamdan gizli o- larak bir iş yapmağa teşebbüs ettim. Bu yaptığımdan hocamın haberi olmaz diye düşündüm. Bir gecenin yarısında hocam yattığım odaya geldi. Beni uykudan uyandırarak; ?Yürü gidelim. Dergahta tevhîd edelim? buyurdu. Kalkıp abdest aldım, dergâha girdim. Baktım ki hocam u- yuyor, nâlınları rafta duruyor, sofiler etrafında toplanmışlar, kandiller ya- nıyor, melekler etrafında dönüyorlar. Hayret içinde kaldım. Bana bir kor- ku geldi. Kendi odama döndüm. Sabaha kadar Kelime-i tevhîd okudum. Benim hayretim şundandı: Beni uykumdan uyandırıp tevhide çağıran hocam, kendi odasında uyuyordu. Sabah namazından sonra hocam be- ni çağırdı ve sitemli bir tavırla; ?Derviş! Bildin mi ve ahvâle (durumlara) vâkıf oldun mu? Meşâyıh-ı kirâmın (Büyük şeyhlerin) bilinen vücûdun- dan başka bir cism-i latif-i nûrânîlerinin (beş duyu ile idrak edilemeyen nurdan bedenlerinin) dahi var olduğuna inandın mı? Bir daha gizli iş yaptığını sanma!? buyurdu. Ben utandım. Yaptığıma pişman oldum. Yaptığım her işe istigfâr ettim ve böylece tasavvuf yolunda ilerleyip irşâd makâmına ulaştım.?Anadolu´da yetişen evliyânın en büyüklerinden, kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisi olan Seyyid Sâlih (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin ağabeyi Seyyid Tâhâ-i Hakkârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin oğlu Ubeydullah, babasının yerine geçen amcası Seyyid Sâlih hazretlerine talebe olmayıp diğer halîfesi Seyyid Fehîm hazretleri´ne tâbi olmak istedi. Fehîm-i Arvâsî ise ona; "Muhterem babanız, yerine Seyyid Sâlih hazretlerini tâyin ettiler. Bu sebeple siz de, biz de onun sohbetine gidip, ona tâbi olmamız lâzımdır." buyurdu. Buna rağmen Ubeydullah, buna îtirâz eyledi. Bunun üzerine Fehîm-i Arvâsî; "Mübârek hocamızın kabr-i şerîfine gidelim ve soralım. Ne buyururlarsa yapacak mısın?" buyurdu. O da; "Yaparım." dedi. Gittiler. Kabristana girişte ayakkabılarını çıkarıp, kabrin yanına vardılar. Da- ha hiçbir şey söylemeden Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin; "Fehîm! Ubey- dullah´ı, kardeşim Sâlih´e götür." buyurduğunu işittiler. Ubeydullah, ba- basının bu emrine uyarak, süratle amcasının huzûruna koştu. Amcası kendisine sarıldı ve sıktı. O anda Ubeydullah´a o kadar muhabbet geçti ki, Ubeydullah´da meydâna gelen bu muhabbet ateşinden, amcası; "U- beydullah bu sarılma ile kemiklerimi eritti." buyurdu.
İstanbul?un büyük velîlerinden Sümbül Sinan Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak Maksûd Dede hazretleri şöyle anlattı: ?Tokat?ta sanat ehli bir kimse idim. Kendi işimle uğraşır, kimsenin işine karışmazdım. Bir Cumâ günü Tokatlılar acele ile Büyük Câmiye doğru koşuyorlardı. Birine; ?Böyle hızlı hızlı gitmenizin sebebi nedir?? diye sordum. ?Bugün büyük bir velînin Büyük Câmi?de vâz vereceğini duyduk. Onun için acele ediyoruz.? dedi. Hemen hazırlığımı yapıp câmiye koştum. O mübârek zâtın nasîhatleri kalbime öyle tesir etti ki, o andan îtibâren talebesi olmağa karar verdim. Vâzından sonra yanına yaklaştım, elini öptüm ve; ?Efendim! Zât-ı âlinizin talebesi olmakla şereflenmek istiyorum. Lütfen kabûl buyurmanızı istirhâm ediyorum? dedim. Bana; ?Seni yetiştirecek bir velî, daha bu ilmi öğretmeye başlamadı.? buyurdu. Yanından ayrıldıktan sonra etraftakilere; ?Bu zâtın ismi nedir?? diye sordum. ?Molla Habîb?dir.? dediler. Aradan on beş yıl geçti. İstanbul?a gittim. İstanbul?da çeşitli yerlerde on beş sene daha çalıştım. Bir Cumâ günü Ayasofya Câmiine gitmiştim. Biri vâz ediyordu. Sözlerinden çok etkilendim. Kalbimden geçen pekçok suâllerimi cevaplandırdı. Onu dinlemekle bütün endişelerimden kurtuldum. Kalbimi bir nûrun doldurduğunu hissettim. Etrâfımdakilere; ?Bu vâzı kim yapıyor?? diye sorunca; ?Sünbül Sinân hazretleri? dediler. Vâz bitince hocanın huzûr-i şerîfine varıp elini öptüm. Daha bir şey söylemeden; ?Tokat?ta, Molla Habîb?in eline yapıştığın zaman, onun sana söylediklerini hatırlıyor musun?? diye sordu. O anda hayretten dona kaldım. Bundan tam otuz sene öncesini soruyordu. ?Efendim! Bunu size kim söyledi?? diye sordum. O da; ?Allahü teâlânın yolunda olanlara bunları bilmek güç değildir. Fakat asıl maksad Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaktır.? buyurdu. Beni talebeliğe kabûl etti. Kısa zamanda teveccühlerine kavuşup, halîfesi olmakla şereflendim. Beni Rumeliye göndererek, insanlara dîni öğretmekle vazifelendirdi. Oradaki insanlara Sünbülî tarîkatını öğretecek, hak yolu bildirecektim. Hazırlığımı yaparak Hayrabolu kasabasına gittim. Câmiye gidip iki rekat namaz kıldıktan sonra, câmiye bir genç girdi ve; ?Hoş geldiniz, safâlar getirdiniz Maksûd Dede!? deyiverdi. Hayret etmiştim. Burası hiç gelmediğim bir yerdi. Beni nereden tanıyordu. Sordum; ?Ey delikanlı! İsmimin Maksûd olduğunu nereden biliyorsun?? dedim. Cevap olarak; ?Ben aslında iyi bir kimsenin oğlu idim. Babam vefât ettiğinde küçüktüm. Birkaç arkadaşımla Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit ilimlerde mârifet sâhibi olmak için seyahate çıkmak istedik. O sırada babamın arkadaşlarından biri bana nasîhat etti ve bu iş için istihâre yapmamı tavsiye etti. O gün istihâre namazı kıldım ve duâ ettim. Yattıktan sonra rüyâmda, nûr yüzlü bir ihtiyar gördüm. Bana; ?Filân gün câmiye şu kıyâfette bir kimse gelecektir. İsmi Maksûd Dede?dir. Ona yardımcı ol, emrine uygun hareket et!? diye buyurdu. Bu sebeple buraya geldim. Bütün emirlerinize âmâdeyim.? dedi. ?Rüyâda gördüğün nûr yüzlü kimseyi bana târif edebilir misin?? dedim. Târif etti, aynen hocam Sünbül Sinân?ın şemâline uyuyordu. Meğer o gece rüyâda, o gence benim geleceğimi bildiren hocammış.?
Ahmed ibni Kemâl Paşa hazretleri?nın Sünbül Sinân hazretleri hakkında yazdığı manzûme, türbesi dışındaki çini üzerine işlenmiştir. Çini üzerinde şunlar okunmaktadır:
Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır
Allah’ın sevgisini tatmadan sakın bu fâni dünyadan göçmeyesin.
O’nun sevgisinin tadı, yiyecek ve içeceklerde bulunmaz.
Çünkü bunlardan istifade etmede kâfirlerle hayvanlar sana ortaktır. Sen Allah’ın zikrinin tadını almakta ve cem makamına muvaffak olmakta meleklere ortak ol.
Ruhlar, nefislerin serpintilerine tahammül edemez. Dünya leşine battığında bu halinle ‘ın huzuruna çıkmaya layık olamazsın. Çünkü günahla kirlenmiş olanlar Allah’ın huzuruna alınmazlar.O halde kalbini temiz tut ki, gaybın kapıları sana açılsın.
Günah işlemeyi bırakıp, zikir ve tevbe ile Allah’a dön.
Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır. İnsanların birbirine karşı iyi ve dostça davranışları olmasaydı, bunları sana anlatmazdım.
Rabiatü’l-Adeviyye:’Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın.
‘demiştir. Fakat ey kişi! Bu seni Allah’a ulaştıran kapıdır.
Kalbinin Allah’ın birliğinden habersiz ve bu konuda dikkatsiz olmasından sakın.
Zikredenlerin birinci basamağı, Allah’ın birliğini ve tekliğini anmaktır.
Zâkirlere kapının açılması ancak ‘ın birliğini anmalarından dolayıdır.
O’nun rahmetinden kovulanlar da ancak yaptıkları işin önemini kavramaksızın, körü körüne, bilinçsizce Allah’ı zikrettikleri için kovulmuşlardır.
Zira Allah’ı zikirde sana ancak nefsin muhalefet eder. Yaratıklara olan sevgin ne çok, Allah’a olan sevgin ise ne az!
Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevme kapısı sana açılmış olsaydı, elbette seni şaşırtan çok şeylere tanık olurdun.
Gecenin ortasında uykuyu bölüp, kıldığın iki rekât namaz, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Hastaları ziyaret etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Cenaze namazını kılman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Müslüman kardeşine yardım etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Eziyet veren şeyleri yoldan uzaklaştırman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Yere bırakılmış kılıcın onu savuracak bir kola ihtiyacı vardır. Senin için Allah’ı zikirden daha faydalı ibadet yoktur.
Çünkü zikir ayakta duran, rükû ve secde yapamayan yaşlılar ve hastalar için de kolay bir ibadettir.
Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağını, âlimler ve hikmet sahipleri sana öğretirler
.
Sen hiç satın alınır alınmaz hizmet etmeye elverişli köle gördün mü?! Bilakis o önce bir eğitimciye verilir de o onu eğitir, ona edep ve terbiye kazandırır.
Eğitim ve terbiyeyi başarıyla tamamladığında hükümdara hizmet etmeye başlar. Velilerin yaptığı da budur.
Öğrenciler, onların himmetiyle huzura varacakları güne kadar onlarla beraber olurlar.
Yüzme hocası, birine yüzmeyi öğreteceği zaman o kişi yalnız başına yüzebilecek seviyeye gelinceye kadar onunla yanyana yüzer.
Artık o yüzmeye başladığında ise onu korkusuzca denize salabilir.
‘Peygamberler, veliler veya salihler vasıtasıyla Allah’a yaklaşılamaz.’
diyen düşünceden uzak dur.
Kuşkusuz Allah kendine ulaşmak isteyenler için onları vesile kılmıştır.
Velilerden sadır olan, su üzerinde yürümek, havada uçmak, gizli şeyleri haber vermek ve suyun kaynayıp çıkması gibi harikulade haller, peygamberin doğruluğuna şahittir.
Çünkü velilere verilen kerametler, peygamberlerinden dolayıdır.
İbn Ataullah İskenderî
Yazar: Güllerin Efendisi
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi Hepimizin Üzerine Olsun.
Bu yazıya toplam 1 yorum yazılmış, sende yorum yazmayı unutma!
Ergin demişki;12/09/2012
Yüce Rabbimin Rahmeti ile Bütün İnsanları Bağışlasın