º°¨¨°º©©º°¨¨°º©GÜLLERİNEFENDİSİ2.TR.GG©º°¨¨°º©©º°¨¨°º©
Mürid-21
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisi olan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin hocası ve hicrî on üçüncü asrın kutbu olan Mevlânâ Hâlid hazretleri, Hindistan´a giderek, Gulâm Ali Abdullah Dehlevî´nin huzûru ile şereflenip, lâyık ve müstehak oldukları fazîlet ve kemâlâtı aldı. Sonra, Allahü teâlânın kullarına doğru yolu gösterip Hakk´a kavuşturmak için vatanına döndü. Her taraf, Mevlânâ´nın kalbinden saçılan nûrlarla aydınlanmaya başladı. Bu sırada arkadaşı olan Seyyid Abdullah da Süleymâniye´de bulunan Mevlânâ´yı ziyârete gitti. Sohbetinde bulunarak, kemâle geldi ve halîfe-i ekmeli yâni en olgun halîfesi oldu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâ- dî´ye, birâderinin oğlu Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin hârikulâde ve yüksek istidâdını anlattı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de, bir daha gelişinde, onu berâber getirmesini emir buyurdu. Seyyid Abdullah, ikinci ziyâretlerinde yeğeni Seyyid Tâhâ´yı da götürdü. Mevlânâ hazretleri, Bağdat´ta Seyyid Tâhâ´yı görür görmez, hemen Abdülkâdir Geylânî haz- retlerinin kabr-i şerîfine gidip, istihâre etmesini emretti. Seyyid Tâhâ da kabre gidip istihâre etti. Ceddi Abdülkâdir Geylânî hazretleri, Allahü teâ- lânın izniyle kabr-i şerîfinden kalktı ve onu çok iyi karşıladı. Sonra; "Be- nim yolum büyük ise de, şimdi ehli kalmadı. Mevlânâ Hâlid ise, zamâ- nının âlimi, evliyânın en büyüğüdür. Hemen ona git, teslim ol, onun em- rine gir." buyurdu.Seyyid Tâhâ hazretleri, kendisini Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî´ye götüren velî-nîmeti amcası Seyyid Abdullah hazretlerine, bu büyük nîmetin şükrü olarak, hep hürmet ve hizmet etti. Onu hep iyilikle andı ve rûhuna pekçok sevâblar hediye etti. Ayrıca buyurdu ki: "Vefât ettiğimde benim kabrimi kabristanın en üst tarafına yapınız ki, sırf beni ziyârete gelenler, amcam Abdullah hazretlerinin kabrine uğramak mecbûriyetinde kalsınlar. Onu da ziyâret ederek mübârek rûhuna sevâblar hediye etsinler." (O kabristanın bir yolu vardı. Seyyid Abdullah´ın kabri girişte idi. Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabrine gitmek isteyenin Seyyid Abdullah´ın kabrinin yanından geçmesi lâzımdır).
Hindistan´ın büyük velîlerinden Tâhir-i Lâhorî hazretleri´nin, hocası İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine gönderdiği, onun yüksek hâllerini anlatan mektuplarından biri şöyledir: Hizmetçilerinizin en aşağısı Muhammed Tâhir yüksek makâmınıza arz eder: O yüksek kapının eşiğinden ayrılıp bu tarafa doğru yola çıkınca, her adımda kendi kendime; "Ey câhil! Maksûdunu arkada bırakıp da nereye gidiyorsun?" diyordum. Ama ardımdan bir ses; "Yoluna devâm et!" diyordu. Velhâsıl, çeke çeke bu şehre getirdiler. Bir köşede şaşkın şaşkın otururken, âniden Şâh-ı Nakşibend Muhammed Buhârî hazretlerinin rûhâniyeti zâhir oldu. Emrolduğum işi yapmamı söyledi. Onun ve sizin emrinize uyarak, bir müddet tâliblerle (talebelerle) meşgûl oldum. Bu arada yüksek kâbiliyetli bir genç geldi. Kendisine, meşgûl olması için verdiğim vazife ânında, büyüklere olan muhabbet, onun bütün vücûduna yayıldı. Tepeden tırnağa kendisini huzur ve uyanıklık hâli kapladı. Diğer tâlibler de, huzur ve cemiyyete kavuşuyorlar.
Çekemeyenlerden bâzıları, yüksek mürşidimize, makamlar hakkın- da, bilhassa Sıddîk-i Ekberin makâmı hakkındaki yazılarınızı söyleyip, kendinden bâzı şeyler ilâve ederek, hazretinize dil uzattılar. Mevlânâ Hâmid, o mektubu, derin âlim Mevlânâ Abdüsselâm´a götürdü. Mevlânâ okuduktan sonra, hiçbir şüphe edilecek yeri olmadığını söyledi ve çok hüsn-i zan gösterdi. Çekemiyenlerin dilleri bağlandı."
Anadolu´da yetişen büyük velîlerden Taşkesenli Ahmed Efendi hazretleri, hocası Abdurrahmân Tâgî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretle- ri´nin vefâtını duyunca hemen Bitlis?e giderek, hocasının mezarını ziyâret etti ve ağlayarak şu mânâya gelen beytleri söyledi: ?Evimin uzaklığından dolayı size geç geliyorum. Bana iyilikle imdâd eyleyin. Fakir ve katıksız olarak kapınızda durmuş eşiğinize yüz sürmekteyim. Tarafınızdan ricâm ve kanaâtim o ki, irşâd için gelenleri reddetmeyiniz. Rahmet bulutları eksilmesin türbenizin üstünde mağfiret yağmurları yağdırsınlar ey hayırlı üstâd! Ben Ahmed?im, kapınızda bir köpeğim. Uzak da olsa yerim, imdâ- dınızı yakından isterim.
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on sekizincisi olan Ubeydullah-ı Ahrâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hocalarından Seyyid Kâsım Tebrîzî´nin sohbetinde bulunmasını şöyle anlatmıştır: "Ömrümde, Seyyid Kâsım Tebrîzî´den büyük zât görmedim. Zamânın şeyhlerinden hangisine gitsem, bana bir nisbet hâsıl oluyordu. Fakat bu nisbetler bir müddet sonra geçiyordu. Seyyid Kâsım Tebrîzî´nin sohbetlerinde öyle bir tesir ve keyfiyet hâsıl oldu ki, elden bırakmak mümkün değildi. Huzûruna her gidişimde, bütün kâinâtı, dâirenin merkezi misâli onun etrâfında dönüyor ve onda yokluğa kavuşuyor gördüm. Seyyid Kâsım Tebrîzî, Hâce Behâeddîn Nakşibend hazretlerinin sohbetinde bulunmuş ve nisbetlerini o yoldan almış. Anlaşıldığına göre, "Hâcegân" yolunda idi. Bir kapıcısı vardı. Kimse ondan izinsiz huzûruna giremezdi. Kapıcıya; "Buraya ne zaman Türkistanlı bir genç gelirse, ona mâni ol- ma! Bırak istediği zaman benim yanıma girsin." diye tenbihte bulunmuştu. Her gün kapısına varırdım, izin verilmiş olduğu hâlde huzûruna iki-üç günde bir girerdim. Talebeleri, bana izin verildiği hâlde huzûrlarına niçin her gün çıkmadığıma hayret ederlerdi. Seyyid Kâsım hazretlerinin sohbetleri çok tatlı ve o kadar hoş idi ki, gelenler ayrılmak istemezdi. Sohbetin sonuna gelince talebelerine verdiği bir işâretle dağılmalarını bildirirdi. Beni hiçbir vakit huzûrundan kaldırmamıştı. Yakınlarına "Bâbu" diye hitâb ederdi. Bana; "Bâbu senin adın nedir?" diye sordu. Ubeydul- lah (yâni Allah´ın kulu) dedim. "İsminin mânâsını gerçekleştir" buyurdu.
Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır
Allah’ın sevgisini tatmadan sakın bu fâni dünyadan göçmeyesin.
O’nun sevgisinin tadı, yiyecek ve içeceklerde bulunmaz.
Çünkü bunlardan istifade etmede kâfirlerle hayvanlar sana ortaktır. Sen Allah’ın zikrinin tadını almakta ve cem makamına muvaffak olmakta meleklere ortak ol.
Ruhlar, nefislerin serpintilerine tahammül edemez. Dünya leşine battığında bu halinle ‘ın huzuruna çıkmaya layık olamazsın. Çünkü günahla kirlenmiş olanlar Allah’ın huzuruna alınmazlar.O halde kalbini temiz tut ki, gaybın kapıları sana açılsın.
Günah işlemeyi bırakıp, zikir ve tevbe ile Allah’a dön.
Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır. İnsanların birbirine karşı iyi ve dostça davranışları olmasaydı, bunları sana anlatmazdım.
Rabiatü’l-Adeviyye:’Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın.
‘demiştir. Fakat ey kişi! Bu seni Allah’a ulaştıran kapıdır.
Kalbinin Allah’ın birliğinden habersiz ve bu konuda dikkatsiz olmasından sakın.
Zikredenlerin birinci basamağı, Allah’ın birliğini ve tekliğini anmaktır.
Zâkirlere kapının açılması ancak ‘ın birliğini anmalarından dolayıdır.
O’nun rahmetinden kovulanlar da ancak yaptıkları işin önemini kavramaksızın, körü körüne, bilinçsizce Allah’ı zikrettikleri için kovulmuşlardır.
Zira Allah’ı zikirde sana ancak nefsin muhalefet eder. Yaratıklara olan sevgin ne çok, Allah’a olan sevgin ise ne az!
Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevme kapısı sana açılmış olsaydı, elbette seni şaşırtan çok şeylere tanık olurdun.
Gecenin ortasında uykuyu bölüp, kıldığın iki rekât namaz, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Hastaları ziyaret etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Cenaze namazını kılman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Müslüman kardeşine yardım etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Eziyet veren şeyleri yoldan uzaklaştırman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Yere bırakılmış kılıcın onu savuracak bir kola ihtiyacı vardır. Senin için Allah’ı zikirden daha faydalı ibadet yoktur.
Çünkü zikir ayakta duran, rükû ve secde yapamayan yaşlılar ve hastalar için de kolay bir ibadettir.
Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağını, âlimler ve hikmet sahipleri sana öğretirler
.
Sen hiç satın alınır alınmaz hizmet etmeye elverişli köle gördün mü?! Bilakis o önce bir eğitimciye verilir de o onu eğitir, ona edep ve terbiye kazandırır.
Eğitim ve terbiyeyi başarıyla tamamladığında hükümdara hizmet etmeye başlar. Velilerin yaptığı da budur.
Öğrenciler, onların himmetiyle huzura varacakları güne kadar onlarla beraber olurlar.
Yüzme hocası, birine yüzmeyi öğreteceği zaman o kişi yalnız başına yüzebilecek seviyeye gelinceye kadar onunla yanyana yüzer.
Artık o yüzmeye başladığında ise onu korkusuzca denize salabilir.
‘Peygamberler, veliler veya salihler vasıtasıyla Allah’a yaklaşılamaz.’
diyen düşünceden uzak dur.
Kuşkusuz Allah kendine ulaşmak isteyenler için onları vesile kılmıştır.
Velilerden sadır olan, su üzerinde yürümek, havada uçmak, gizli şeyleri haber vermek ve suyun kaynayıp çıkması gibi harikulade haller, peygamberin doğruluğuna şahittir.
Çünkü velilere verilen kerametler, peygamberlerinden dolayıdır.
İbn Ataullah İskenderî
Yazar: Güllerin Efendisi
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi Hepimizin Üzerine Olsun.
Bu yazıya toplam 1 yorum yazılmış, sende yorum yazmayı unutma!
Ergin demişki;12/09/2012
Yüce Rabbimin Rahmeti ile Bütün İnsanları Bağışlasın