GÜLCEMAAT DİYARINA HOŞGELDİNİZ
 

º°¨¨°º©©º°¨¨°º©GÜLLERİNEFENDİSİ2.TR.GG©º°¨¨°º©©º°¨¨°º©

NAMAZ KILARMIYDI.?

Namazla ilgili dinimizin emir ve yasakları, teşvik ve tehditleri tam bilinmiyor. Ayet ve hadislerde, İslâm ulemasının kitaplarında ve uygulamalarında öyle ilginç ve etkili bilgiler vardır ki, bunları bilen bir kimsenin namaza ilgisiz kalması zordur.

İşte birçok mü’mini sorumluluğa sevk edecek Asr-ı Saadette yaşanmış bir olay:

Abdullah bin Ebî Evfâ (r.a.) anlatıyor:

Resul-i Ekremin (a.s.m.) huzurunda bulunduğumuz bir sırada ona birisi gelerek:

“Yâ Resûlâllah, ölüm döşeğinde yatan bir genç var. Kendisine, ‘Lâilâheillâllah, de’ dendiği halde (bir türlü) bunu söyleyemiyor” dedi.

Resul-i Ekrem (a.s.m.):

“Namaz kılar mıydı?” diye sordu.

Adam:

“Evet, (kılardı)” dedi.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.) kalktı. Biz de onunla kalktık. Resul-i Ekrem gencin yanına girdi ve ona:

“Lâ ilâhe illâllah, de” buyurdu.

“Söyleyemiyorum.”

Resul-i Ekrem (a.s.m.), “Niçin?” diye sorunca, gelen adam:

“Annesine âsi idi” dedi.

Resul-i Ekrem:

“Annesi sağ mı?” diye sordu.

Oradakiler:

“Evet sağdır” dediler. Resul-i Ekrem:

“Çağırın gelsin” buyurdu.

Onlar da kadını çağırdılar, kadın da geldi. Resul-i Ekrem kadına:

“Bu senin oğlun mudur?” diye sordu.

Kadın:

“Evet” dedi.

Resul-i Ekrem kadına:

“Bak şurada büyük bir ateş (olsa) ve ‘Oğluna şefaat edersen onu bu ateşte yakmayız; fakat şefaat etmezsen bu ateşte yakarız’ deseler ne yapardın? Şefaat eder miydin?” diye sordu.

Kadın:

“Onun şefaatçisi ben olurdum” dedi.

Resul-i Ekrem:

“O halde ondan râzı olduğuna, Allah-u Teâlâyı ve beni şâhit göster” buyurdu. Kadın:

“Allah’ım! Seni ve Resul-i Ekremi şâhit tutuyorum. Oğlumdan râzı oldum (hakkımı ona helâl ettim)” dedi.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.) hasta gence:

“Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh, de” diye buyurdu. Hasta hemen şehâdet getirdi.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.):

“Allah’a hamdolsun ki, benim vasıtam ile bu (genci) Cehennem ateşinden kurtardı” dedi. (Hadisi Taberânî ve özet olarak Ahmed bin Hanbel rivâyet etmiştir.)

Bu müthiş hadisteki ibretli noktalar sizin de dikkatinizi çekmiştir.

Öncelikle, karşımızda hayatının son deminde imansız giderek, sonsuz azaba müstehak olmak üzere olan bir “Müslüman genç” var. Ve bu genç, Asr-ı Saadette yaşayan, o altın çağın mutluluk ortamında yetişen, o atmosferin havasıyla büyüyüp serpilen bir genç. Hadisin başka rivayetlerinden anlıyoruz ki, bu öyle çocuk yaşlarda bir genç değildir; evlenmiş, yuva kurmuş bir gençtir.

İşte iman ve İslâmın zirveleştiği bir dönemde ruhunu Allah’a teslim etmek üzere olan bu genç, imansız gitmek üzere.

Üstelik bu bir sahabedir. Çünkü o asırda yaşadığı ve Peygamberimizi gördüğü için başka türlü düşünemeyiz. Aynı zamanda mü’mindir, inançlıdır. Çünkü, “İnanmıyorum” veya “Söylemeyeceğim” demiyor; “Söyleyemiyorum” diyor.

Bu durumdaki bir gencin problemi kendisine iletildiğinde Peygamberimizin ilk sorusuna bakın: “Namaz kılar mıydı?”

Bu ilk soru, ahirete imanla gitmek, o ebedî davayı kazanmak isteyen bizleri beynimizden vuruyor, ruhumuzu sarsıyor, âdeta titretiyor. Demek, böyle bir problemin ilk sebebi, “namaz kılmamak” olabilir; başka bir şey olamaz ki, Peygamberimizin ilk sorusu bu oluyor.

Şimdi düşünün: Hangimiz bu sonsuz hayatı kaybetmek isteriz? Müslüman olduğunu söyleyen hangi insan, “Ben son nefeste imansız gitsem de olur” diyebilir? Aksine, bütün dualarımızda hüsn-ü hâtime (iyi son) için, imanla ölmek için dua etmiyor muyuz?

İşte o müthiş imtihanın ilk sorusu iman, ikincisi namazdır. Hadisten, ana baba hakkının, hüsn-ü hâtime üzerinde ne derece etkili olduğunu da anlıyoruz.

Hiç şüphesiz bu hadisten, namaz kılmayan veya ebeveynine isyan eden herkesin mutlaka imansız gideceği anlamını çıkaramayız. Çünkü, son nefeste kimin nasıl gideceğini ancak Allah bilir. Fakat bu hadis, önemli bir ipucu veriyor, çok ciddi bir biçimde bizi uyanık ve tetikte olmaya çağırıyor.

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır

 Menkibeler  25 kez okundu 11/09/2012 Salı 8 yorum yapılmış

Allah’ın sevgisini tatmadan sakın bu fâni dünyadan göçmeyesin.

O’nun sevgisinin tadı, yiyecek ve içeceklerde bulunmaz.


Çünkü bunlardan istifade etmede kâfirlerle hayvanlar sana ortaktır. Sen Allah’ın zikrinin tadını almakta ve cem makamına muvaffak olmakta meleklere ortak ol.

Ruhlar, nefislerin serpintilerine tahammül edemez. Dünya leşine battığında bu halinle ‘ın huzuruna çıkmaya layık olamazsın. Çünkü günahla kirlenmiş olanlar Allah’ın huzuruna alınmazlar.O halde kalbini temiz tut ki, gaybın kapıları sana açılsın.
Günah işlemeyi bırakıp, zikir ve tevbe ile Allah’a dön.

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır. İnsanların birbirine karşı iyi ve dostça davranışları olmasaydı, bunları sana anlatmazdım.
Rabiatü’l-Adeviyye:’Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın.

‘demiştir. Fakat ey kişi! Bu seni Allah’a ulaştıran kapıdır.

Kalbinin Allah’ın birliğinden habersiz ve bu konuda dikkatsiz olmasından sakın.

Zikredenlerin birinci basamağı, Allah’ın birliğini ve tekliğini anmaktır.

Zâkirlere kapının açılması ancak ‘ın birliğini anmalarından dolayıdır.

O’nun rahmetinden kovulanlar da ancak yaptıkları işin önemini kavramaksızın, körü körüne, bilinçsizce Allah’ı zikrettikleri için kovulmuşlardır.

Zira Allah’ı zikirde sana ancak nefsin muhalefet eder. Yaratıklara olan sevgin ne çok, Allah’a olan sevgin ise ne az!
Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevme kapısı sana açılmış olsaydı, elbette seni şaşırtan çok şeylere tanık olurdun. 


Gecenin ortasında uykuyu bölüp, kıldığın iki rekât namaz, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Hastaları ziyaret etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Cenaze namazını kılman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.


Müslüman kardeşine yardım etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Eziyet veren şeyleri yoldan uzaklaştırman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.

Yere bırakılmış kılıcın onu savuracak bir kola ihtiyacı vardır. Senin için Allah’ı zikirden daha faydalı ibadet yoktur.

Çünkü zikir ayakta duran, rükû ve secde yapamayan yaşlılar ve hastalar için de kolay bir ibadettir.

Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağını, âlimler ve hikmet sahipleri sana öğretirler
.
Sen hiç satın alınır alınmaz hizmet etmeye elverişli köle gördün mü?! Bilakis o önce bir eğitimciye verilir de o onu eğitir, ona edep ve terbiye kazandırır.


Eğitim ve terbiyeyi başarıyla tamamladığında hükümdara hizmet etmeye başlar. Velilerin yaptığı da budur.
Öğrenciler, onların himmetiyle huzura varacakları güne kadar onlarla beraber olurlar.

Yüzme hocası, birine yüzmeyi öğreteceği zaman o kişi yalnız başına yüzebilecek seviyeye gelinceye kadar onunla yanyana yüzer.
Artık o yüzmeye başladığında ise onu korkusuzca denize salabilir.

‘Peygamberler, veliler veya salihler vasıtasıyla Allah’a yaklaşılamaz.’
diyen düşünceden uzak dur.

Kuşkusuz Allah kendine ulaşmak isteyenler için onları vesile kılmıştır.

Velilerden sadır olan, su üzerinde yürümek, havada uçmak, gizli şeyleri haber vermek ve suyun kaynayıp çıkması gibi harikulade haller, peygamberin doğruluğuna şahittir.

Çünkü velilere verilen kerametler, peygamberlerinden dolayıdır.



İbn Ataullah İskenderî 

Yazar: Güllerin Efendisi
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi Hepimizin Üzerine Olsun.


Bu yazıya toplam 1 yorum yazılmış, sende yorum yazmayı unutma!

Ergin demişki;12/09/2012
Yüce Rabbimin Rahmeti ile Bütün İnsanları Bağışlasın

İsim (Zorunlu)
E-Posta adresin (Zorunlu)
Websiteniz (Varsa)

gullerinefendisi2.tr.gg
Tüm hakları saklıdır.Copyright © 2012 - 2013
Çizen: http://gullerinefendisi2.tr.gg/ , HTML&CSS Döken: http://gullerinefendisi2.tr.gg/
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol