GÜLCEMAAT DİYARINA HOŞGELDİNİZ
 

º°¨¨°º©©º°¨¨°º©GÜLLERİNEFENDİSİ2.TR.GG©º°¨¨°º©©º°¨¨°º©

Müdir-16

Muhammed Sâdık hazretlerinin yüksek babaları İmâm-ı Rabbânî müceddîd-i elf-i sânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî (rahmetullahi teâlâ aleyh) haz­retlerine yazdığı bir mektup şöyledir: "Yüksek Babacığım, eşsiz mürşidim, gözlerimin nûru, cânım efendim! Bir gece terâvih nama­zında hâfız Kur´ân oku­yordu. Çok geniş, çok nûrânî bir makâmı gördüm. Bunu hakîkat-ı Kur´ân ma­kâmı zannettim. Fakat bu makam olduğunu söylemeye cür´et edemiyorum. Ha­kîkat-ı Muhammedînin bu makâmın merkezi olduğunu anladım. Sanki büyük bir denizi, bir testiye sığdırmış oluyorlar. Bu makam hakîkat-ı Muhammedînin tafsilidir. Peygamberler aleyhimüsselâm ve evliyânın büyüklerinden çoğu, kendi kâbiliyyet ve is­tidatları miktarınca o makamdan pay almışlardır. Bu ma­kamdan tam pay alan bizim Peygamberimizden başkası bilinmiyor. Bu fakîr de bundan bir pay aldım. Allahü teâlâ yüksek teveccühleriniz bereketi ile büyük ve tam pay almamı nasîb eylesin. Bu makam daha iyice açıklanmadı. Bu mu­azzam ayda çok bereketler zâhir oluyor. Kardeşim Muhammed Saîd her za­manki gibidir. Vakitlerini Allahü teâlâyı anarak zikr ile kıymetlendi­riyor. Şe­hirdeki dostlar da huzur içindedirler. Duâlar ederim efendim."

Hindistan´da yetişen büyük velîlerden Mevlânâ Muhammed Sıddîk Keşmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) anlattı: "Bir defâ içime Kâbe-i muazza- maya gitmek aşkı düştü. Yol ve azık hazırlığımı yaptım ve haz­ret-i İmâ- m´a bu arzu ve isteğimi arzettim. Hemen; "Bu sene seni hacıla­rın ara- sında görmüyorum" buyurdular. Hocamın bu sözünü iyi anlaya­madım. Hazırlığımı bitirip yola ko­yuldum. Bir müddet gittikten sonra önüme yol kesiciler çıktı. Malımı, eşyâmı, neyim varsa hepsini talan et­tiler. Beni de yaraladılar. Hocamın sözünü iyi an­lamamanın cezâsını çektim. O sene hacca gidemedim. Sonraki sene hocamın iznini alıp, ye­niden yol ve azık hazırlığımı yaptım. H.1032 senesi idi. Bir grup talebe arkadaşımla Ha- remeyn-i şerîfeyni ziyâret için yola çıktık. Yol azığımız az, bize katılanlar ise çoktu. Çok sıkıntı çekip vazifelerimizi yaptık. El­hamdü­lillah, cenâb-ı Hak karşılığında büyük saâdetler ihsân eyledi."

Büyük velîlerden Muhyiddîn-i Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ken­dinden nasîhat isteyen bir kimseye buyurdular ki: "Ey nefsinin kurtulu­şunu isteyen kimse! Herşeyden önce sana lâzım olan, sana kendi ayıb ve kusûrlarını göste­recek, seni nefsine itâattan kurtaracak bir üstâd, hoca lâzımdır. Şâyet böyle bir zâtı aramak için uzak memleketlere gide­ceksen, sana bâzı nasîhatlerde buluna­yım. O zâtı bulduğun zaman, hu­zûrunda, yıkayıcının elindeki meyyit, ölü gibi ol. Çünkü meyyit, yıkayıcı­nın irâdesine göre hareket eder. Yıkayıcı onu istediği tarafa çevirir. Meyyit, yıkayıcıya aslâ îtirâz etmez.

Sakın hatırına o zâta karşı îtirâz gelmesin. Hâlini ondan gizleme ve onun yerine oturma. Elbisesini giyme. Onun huzûrunda, kölenin, efendi­sinin huzû­runda oturuşu gibi otur. Sana emrettiği şeyi yap. Sana emret­tiği şeyi iyice anla ve iyi öğrenmeden o işin peşinde koşma. Ona bir rü­yânı veya başka bir hâlini arz ettiğin zaman, ona cevâbını sorma, ona düşman olandan Allah için uzak dur. O düşman ile berâber olma. Arka­daşlık etme. Hocanı seveni sev ve ona yardımcı ol.

O zâta, hiçbir işinde îtiraz etme. Bunu niçin böyle yaptın? deme. Sana ne iş vermişse yap. Oturduğunda onun senin oturuşundan haber­dâr olduğunu unutma. Edebi aslâ terketme. Yolda giderken onun önün- de yürüme. Devamlı ona bakma. Çünkü böyle yapmak, hayâyı azaltır, ona karşı hürmeti kalbten çı­karır. Ona olan sevgini, onun emirle­rine uyup, yasak ettiklerinden sakınmak sû­retiyle göster. O zâta yemek ve yiyecek takdîm ettiğin zaman, diğer lâzım olan şeyler ile berâber önüne bırak, kapının yanında edeble dur. Eğer sana seslenirse cevap ver. Yoksa yemeğini yiyinceye kadar bekle. Yemeğini yiyip sana sofrayı kaldırmanı söylediği zaman hemen kaldır. Sofrada bir şeyler kalıp, senin ye­meni emrettiği zaman, îtiraz etmeden ye. Başkasına verme.

O zâtın denemesinden çok sakın ve kork. Çünkü bâzan onlar, tale­belerini denerler. Onunla berâber olduğunda pek dikkatli ol. Eğer sen­den o zâta karşı edebe uymayan bir husus meydana gelip, onun bun­dan haberi olduğu hâlde, sana müsâmaha gösterdiğini, seni cezâlan­dırmadığını görürsen, bilki o seni de­nemektedir. O zât, bulunduğu yer­den çıkıp gitmek istediği zaman, gittiği yeri sorma. Ona, işleri husu­sunda sana görüşünü sormadan, görüş beyân etme. Şâ­yet seninle isti­şâre ederse, ona uygun şekilde sana göre de muvâfık olduğunu söyle. Haddizâtında onun seninle meşveret etmesi, senin görüşüne muhtac ol­duğundan değil, sana olan sevgisindendir.

Böyle bir zâtı aradığın müddet içerisinde, şunlara dikkat et: İlk yapa­cağın şey; tövbe etmek, üzdüğün kimseleri râzı etmek, üzerinde hakkı bulunanlara haklarını geri vermek, günah ve isyân içerisinde geçen öm­rün için ağlamak, ilim ile meşgûl olmaktır. Abdestsiz olma. Abdestini şartlarına uygun al. Abdestin bozulunca, hemen abdest al. Abdest aldı­ğın zaman iki rekat namaz kıl. Cemâatle beş vakit namaza ve evinde nâfile namaza devâm et.

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır

 Menkibeler  25 kez okundu 11/09/2012 Salı 8 yorum yapılmış

Allah’ın sevgisini tatmadan sakın bu fâni dünyadan göçmeyesin.

O’nun sevgisinin tadı, yiyecek ve içeceklerde bulunmaz.


Çünkü bunlardan istifade etmede kâfirlerle hayvanlar sana ortaktır. Sen Allah’ın zikrinin tadını almakta ve cem makamına muvaffak olmakta meleklere ortak ol.

Ruhlar, nefislerin serpintilerine tahammül edemez. Dünya leşine battığında bu halinle ‘ın huzuruna çıkmaya layık olamazsın. Çünkü günahla kirlenmiş olanlar Allah’ın huzuruna alınmazlar.O halde kalbini temiz tut ki, gaybın kapıları sana açılsın.
Günah işlemeyi bırakıp, zikir ve tevbe ile Allah’a dön.

Kapıyı ısrarla vurana kapılar açılır. İnsanların birbirine karşı iyi ve dostça davranışları olmasaydı, bunları sana anlatmazdım.
Rabiatü’l-Adeviyye:’Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın.

‘demiştir. Fakat ey kişi! Bu seni Allah’a ulaştıran kapıdır.

Kalbinin Allah’ın birliğinden habersiz ve bu konuda dikkatsiz olmasından sakın.

Zikredenlerin birinci basamağı, Allah’ın birliğini ve tekliğini anmaktır.

Zâkirlere kapının açılması ancak ‘ın birliğini anmalarından dolayıdır.

O’nun rahmetinden kovulanlar da ancak yaptıkları işin önemini kavramaksızın, körü körüne, bilinçsizce Allah’ı zikrettikleri için kovulmuşlardır.

Zira Allah’ı zikirde sana ancak nefsin muhalefet eder. Yaratıklara olan sevgin ne çok, Allah’a olan sevgin ise ne az!
Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevme kapısı sana açılmış olsaydı, elbette seni şaşırtan çok şeylere tanık olurdun. 


Gecenin ortasında uykuyu bölüp, kıldığın iki rekât namaz, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.
Hastaları ziyaret etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Cenaze namazını kılman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.


Müslüman kardeşine yardım etmen, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir. Eziyet veren şeyleri yoldan uzaklaştırman, Allah ile karşılıklı olarak birbirinizi sevmektir.

Yere bırakılmış kılıcın onu savuracak bir kola ihtiyacı vardır. Senin için Allah’ı zikirden daha faydalı ibadet yoktur.

Çünkü zikir ayakta duran, rükû ve secde yapamayan yaşlılar ve hastalar için de kolay bir ibadettir.

Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağını, âlimler ve hikmet sahipleri sana öğretirler
.
Sen hiç satın alınır alınmaz hizmet etmeye elverişli köle gördün mü?! Bilakis o önce bir eğitimciye verilir de o onu eğitir, ona edep ve terbiye kazandırır.


Eğitim ve terbiyeyi başarıyla tamamladığında hükümdara hizmet etmeye başlar. Velilerin yaptığı da budur.
Öğrenciler, onların himmetiyle huzura varacakları güne kadar onlarla beraber olurlar.

Yüzme hocası, birine yüzmeyi öğreteceği zaman o kişi yalnız başına yüzebilecek seviyeye gelinceye kadar onunla yanyana yüzer.
Artık o yüzmeye başladığında ise onu korkusuzca denize salabilir.

‘Peygamberler, veliler veya salihler vasıtasıyla Allah’a yaklaşılamaz.’
diyen düşünceden uzak dur.

Kuşkusuz Allah kendine ulaşmak isteyenler için onları vesile kılmıştır.

Velilerden sadır olan, su üzerinde yürümek, havada uçmak, gizli şeyleri haber vermek ve suyun kaynayıp çıkması gibi harikulade haller, peygamberin doğruluğuna şahittir.

Çünkü velilere verilen kerametler, peygamberlerinden dolayıdır.



İbn Ataullah İskenderî 

Yazar: Güllerin Efendisi
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi Hepimizin Üzerine Olsun.


Bu yazıya toplam 1 yorum yazılmış, sende yorum yazmayı unutma!

Ergin demişki;12/09/2012
Yüce Rabbimin Rahmeti ile Bütün İnsanları Bağışlasın

İsim (Zorunlu)
E-Posta adresin (Zorunlu)
Websiteniz (Varsa)

gullerinefendisi2.tr.gg
Tüm hakları saklıdır.Copyright © 2012 - 2013
Çizen: http://gullerinefendisi2.tr.gg/ , HTML&CSS Döken: http://gullerinefendisi2.tr.gg/
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol